Günlük Yaşantınızdaki Olaylar Çerçevesi =)
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Günlük Yaşantınızdaki Olaylar Çerçevesi =)

Sohbet,Oyun vs.
 
AnasayfaGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Psikolojik Sorunlar

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
NoNamE
Admin
Admin
NoNamE


Mesaj Sayısı : 303
Yaş : 31
Kayıt tarihi : 09/10/07

Psikolojik Sorunlar Empty
MesajKonu: Psikolojik Sorunlar   Psikolojik Sorunlar Icon_minitimePtsi Ocak 28, 2008 7:29 am

Adet Öncesi Gerginlik


Bir çok kadının yaşadığı menstruasyon öncesi gerginlik aslında genel ruhsal yapımızın da bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Adet öncesi dönemde başlayıp mensin başlamasından sonraki birkaç güne kadar devam eden bu durum eğer tedavi edilmezse büyük ihtimalle bundan sonra da devam edip gidecektir. Hemen her hanım adetlerinden önceki birkaç günü gergin geçirir ancak bu durum günlük işlevselliğini çok etkilemez. Hastalık demek için aşağıdaki kriterleri bir kez gözden geçirin:

En az bir yıllık süre içerisinde sosyal mesleki ve akademik işlevselliğinde belirli düşüşe sebep olması

Duygulanımında donukluk, mantıkdışılık veya kayıtsızlık gibi negatif belirtilerde yavaş yavaş ortaya çıkma ve şiddetlenme

Kişiler arası uyumda bozulma, kendini toplumdan yalıtma yada toplumsal çekilme varlığı.

Bu belirtilerin varlığı ile son 12 aylık adetlerde belirtiler devam ediyor veya artarak sizi rahatsız ediyorsa adet öncesi gerginlik sendromundan bahsetmek gerekir. Her adet döneminizde kendinizi üzgün sıkıntılı veya duygulanımınızda hızlı oynaklık varsa ve zevk veren etkinliklere karşı ilginiz kayboluyorsa tedavi olarak bir ayınızın her gününü daha mutlu ve dolu dolu yaşayabilirsiniz.

Kişinin kendi ihtiyaç, istek ve amaçlarının başkaları tarafından gerçekleştirilmesini tercih eden tutuma verilen addır. Bu komplekse sahip olan kişiler, başkalarının başarılarından, en az kendi başarılarından duydukları kadar sevinç duyarlar.

Kişinin, kendisini bir başkasının yerine tam olarak koyabilme yeteneği bu kompleksin temelidir. İşin içine, suçluluk duyguları, kendi kendini cezalandırma tutkusu ya da mazoizm gibi şeyler karıştığı takdirde, Cyrano kompleksi bir hastalık halini alabilir.

En az iki haftalık süre içerisinde aşağıdaki belirtilerden en az beşi sizde varsa DEPRESYON sorgulanmalıdır.

*Çökkün bir ruh hali, ilgi kaybı ya da yaptıklarından zevk alamama,
*Günlük iş ve gücünü yapamama,günlük işlere karşı isteksizlik,
*Perhiz yapmadığı halde aşırı kilo kaybetme ya da kilo alma (Bir ayda vücut ağırlığının %5 inden fazlasını alma ya da verme) İştah kaybı ya da aşırı iştah.
*Hemen her gün aşırı uyma ya da uykusuzluk,
*Sıkıntı huzursuzluk yerinde duramama,
*Kendini yorgun bitkin halsiz hissetme (enerjisi çekilmiş gibi hissetme)
*Kendini değersiz aşağılık ya da suçlu gibi hissetme
*Dikkatini bir noktaya toplayamama
*Cinsel istekte aşırı azalma ya da istek kaybı.

Halk arasında sıkıntı ile giden bütün hastalıklar depresyon olarak adlandırılmaktadır. Ancak depresyon bunların hepsinin ötesinde özel bir durumdur. Yukarıda saydığımız belirtilerin hepsinin herkeste görülmesi beklenmez. Önemli olan bu belirtilerin kişinin sosyal mesleki ve insani ilişkilerinin ne kadar etkilendiğidir. İş güç yapamayan insani ilişkilerini sürdürmekte zorlanmaya başlayan bir kişi hastalık sınırlarını zorlamaya başlamış birisi demektir. Çünkü depresyonun da kendi içerisinde basamakları vardır. En ağırından Majör depresyonla depressif yakınmaları olan bir kişi arasında dağlar kadar fark vardır. Ancak her ikisi de sonuçta birbirine dönüşebilir.

Sayılan belirtiler içerisinde birbirine zıt görünen belirtiler olmakla birlikte depresyonun farklı alt tiplerinin ayrımı ancak uzman bir gözle ve belirtilerin tümü birlikte değerlendirildiğinde olacak bir iştir. Etrafınızdaki herhangi birinde bu belirtiler varsa ve günlük hayatını etkiliyorsa bu kişi depresyonda olabilir dikkatli olun. Bu belirtiler herkeste zaman zaman olabilir. Dikkat etmek gereken en önemli iki noktayı tekrar hatırlatalım.

1-Belirtilerin süresi
2-Günlük yaşamı ne kadar etkiledikleri.

Tedavide iki ana prensip vardır.

1-İlaç tedavisi
2-Psikoterapi metotları.

Bu iki yöntem birlikte uygulandıklarında eni iyi cevaplar alınır. Bütün hastalık belirtileri geçtikten sonra yapılması gereken şey en az 6 ay daha ilaç kullanımı ve belirli aralarla psikiyatristinizle görüşmektir. Unutmayın bir kez depresyon geçirmek ikincisinin daha kolay gelmesine işarettir.

Depresyonun Tekrarı

Psikiyatrik hastalıklar doğaları gereği zaman zaman tekrarlama riskleri olan hastalıklardır. Ve daha önce depresyon gibi bir hastalık geçirmişseniz tekrarlar mı diye endişenizde haksız sayılmazsınız. Hiç hasta olmayan birinin hastalanması riski nasıl varsa daha önceden hastalanmış biri de hastalanabilir. Ancak risk biraz daha fazladır.

Bunu depresyon için değerlendirelim. Geçirilmiş bir atak varsa ve bu ilk ataksa, ailede hasta kimse yoksa bir daha hiç hastalanmama şansı % 50'dir. Eğer daha önce geçirilmiş hastalık 2 yıldan uzun sürmüşse daha sonra hastalanma riskimiz yüksek demektir. Tekrarlayan her hastalık atağı riskimizi artıracaktır. 1.derece akrabalarda (anne,baba,kardeşler gibi) hastalık varsa daha fazla risk altındasınız demektir.

Psikiyatrik rahatsızlıklar artık eskiye oranla çok daha iyi tedavi edilmektedir. Bu gerek ilaçların gelişmesi gerekse hastalıkların daha iyi öğrenilmesi ile alakalıdır. Yani artık hekimler bazı hastalıkları daha iyi öğrendiler ve daha iyi tedavi etmeyi başarabiliyorlar. Hastalıklar tedavi edilebilir risk altında olanlar daha dikkatli olursa tablo tam oluşmadan başvurduklarında daha kolay tedavi olurlar. Hastalık tekrarı için risk faktörleri:

Ailede başka bireylerde hastalık varlığı
Daha önceki hastalığın uzun sürmesi (2 yıl ve üzeri) ve zor tedavi edilmiş olması.
Daha önce birden fazla kez hastalık geçirmiş olmak.
Hastalık tekrarlamasını önlemenin en iyi yolu önceki atağı iyi tedavi etmektir. Bu yüzden tedavinizi kesmeden önce mutlaka hekiminize danışın.

Hazan Mevsimi

Yaklaşan sonbahar hangimizi hüzünlendirmez ki? Düşen sarı yapraklar çoğunlukla insanın içindeki hüzün duygusunun harekete geçirir . İnsanlar hayatlarında da benzer Sonbaharları yaşarlar. Şarkı sözlerinde de sonbaharın hüzün verici özelliği hep dile getirilmiştir.

Yalnız şarkı sözlerinde değil bilimsel araştırmalarda sonbahar ve ilk baharda Depresyon ve Mani gibi ruhsal rahatsızlıkların arttığını ortaya koymuştur. Özellikle çökkün duygulanım(Yani mutsuz ümitsiz ve halsiz hissetme), iş güç yapma isteğimizde azalma sabahları yataktan kalkmak istememe, iştahsızlık, keyifsizlik, yorgunluk hissi, cinsel isteksizlik, bazen hayatı yaşamaya değmez bulma hemen herkesin az çok hissettiği şeylerdir.
Bu duygular hazan mevsiminde (Sonbaharda) kabarır.

Bir çok insan bunu hisseder ama az bir kısmımızın günlük yaşamını etkiler. Eğer günlük yaşantımızı bu duygular etkilemeye başlamışsa, işimizi yapamıyorsak her zamankinden çabuk sinirlenip etrafımızı kırıyorsak ve 2 haftadır bu durum değişmemişse giderek de artıyorsa hazan mevsimi hüzne gebedir denebilir. Bu durum önceki yıllarda da olmuşsa bu yıl daha dikkatli olmalısınız.

Bu sonbahar umarım 1999 yılı sonbaharında milletçe yaşadığımız felaketleri unutturur. Sonbaharla birlikte eskiden psikiyatrik sorunu olanlar biraz daha gerildiler. Bazılarınınsa eski rahatsızlıkları nüksetti. Yapılması gereken tedavisi devam eden hastaların kesinlikle aksatmamaları. Belirtileri nüksedenlerin de doktorları ile bir an önce irtibata geçmeleri gerekir.

Mani

Depresyon en çok bilinen duygudurum bozukluğudur. Ancak yaşanılan çökkünlüğün zıttı bir şekilde duygulanımın taşkın bir hal aldığı bir psikiyatrik rahatsızlık vardır ki ona da mani diyoruz. Mani halk arasında pek bilinmeyen bir hastalıktır. Yaşam boyu görülme sıklığı % 1'dir. Yani 100 kişide bir kişide görülür. Oysa bu oran depresyon için %3-5 tir.

Çok iyi bilinmediği içinde bu sorun bazen kişinin kendisine ve bazen de çevresine zarar vermesine yol açabilir. Bu nedenle iyi tanınmalı ve tedavisi ihmal edilmemelidir. Genel özelliği hastanın günlük işlevselliğinde belirgin bozulmaya sebep olan ve hastanın muhakeme yetisini bozan inatçı biçimde yükselmiş, kabarmış veya aşırı uyarılmışlık hali ile giden bir duygudurum bozukluğudur. Bu aşırı uyarılmış ve taşkın halin en az bir hafta sürmesi bu hastalığın tanısını koymak için gereklidir. Ancak bazen mizaç o kadar yükselmiş olur ki 1-2 günlük bir süre bile hastalığın tanısını koymak için yeterli olabilir.

Bu duygudurum bozukluğu sırasında aşağıdakilerden en az 3 ünün varlığı gereklidir.

1. Kendine güvende abartılı ve aşırı bir artma olması. En güçlü benim benim her şeye gücüm yeter. (Bazen peygamber ya da tanrı olduğunu bile iddia edenler olabilir.)

2. Uyku gereksiniminde azalma ( Mesela sadece 2-3 saatlik bir uyku ile günlerce idare etme ve dinlenmiş hissetme halinin varlığı)

3. Her zamankinden daha konuşkan olma ya da etrafındakileri konuşmaya tutma hali.

4. Fikirle öylesine hızlı değişir ki zihnindeki u uçuşmayı konuşma hızı yakalayamaz ve daldan dala atlama olur.

5. Dikkatte aşırı bir dağınıklık olur ve basit ayrıntılar bile dikkatini dağıtabilir.

6. Motor faaliyetlerde aşırı bir artma vardır. Yaptığı işin amacına yönelik davranışlar ve hareketler artar.

7. Kötü sonuç verme ihtimali, yüksek zevk veren etkinliklere aşırı katılma (sonucunu hesap etmeden ani kararlar verip uygulamaya koyma gibi).

Bu rahatsızlık uzun süre psikiyatrik tedavi gerektiren ve tekrarlama ihtimali olan bir rahatsızlıktır. Ve zaman zaman depresyonla seyreden dönmeler de görülebilir. İlaç tedavisine iyi cevap veren bir rahatsızlıktır.

Sıkıntı Hissi

Sıkıntı insanlık tarih kadar eski bir histir. Bu his, hissedeni tarafından çoğunlukla iç sıkıntısı huzursuzluk, gerginlik, daralma şeklinde ifade edilir. Bu hisle hepimiz günlük hayatımızda tanışırız. Ancak gelip geçici olduğunda pek etkilenmeyi. Bazen sıkıntılarımız öylesine yoğunlaşır ki işimizi gücümüzü yapmamıza mani olacak bir hal bile alabilir. Sürekli gergin ve tedirgin olduğunuzu düşünün; Hayattan zevk almanız azalır, dikkatinizi toparlayamazsınız, işe gitmeyi canınız istemez eskiden zevk alarak yaptığınız bir çok işi artık boş ve anlamsız bulursunuz.

Sıkıntının bariz ve yaşadığınız durumla uyumlu bir nedeni varsa bu doğal bir duygu yansıması olarak değerlendirilebilir. Ancak eğer bu anlamda bir sebep yokken siz kendinizi sıkıntılı ve gergin hissediyorsanız bunu biraz incelemek gerekir.

Burada hemen şu soru akla geliyor sıkıntının normali var mıdır? Evet her insanın hayatında hastalık olmadan yaşadığı normal bir sıkıntı vardır. Ciddi kayıplar (para, sevilen birinin kaybı vs gibi) bir süre için kaybın kişi için anlamı oranında sıkıntıya sebep olabilirler. Ancak bu süre işimizi gücümüzü engelleyecek boyuta ulaşmışsa, sosyal ilişkilerimizi bozuyorsa artık eskiye kıyasla asabi olmaya başlamışsak sınırlar aşılmış normalin ötesine geçilmiş olur.

En çok da depresyonda bu durumu yaşarız. Depresyonun en önde gelen belirtisi zaten duygu duruma hakim ola sıkıntı ve isteksizlik halidir. Sözün özü sıkıntınız 2 haftadan daha uzun bir süredir devam ediyorsa; sosyal mesleki ve aile yaşantınıza negatif yansımaları varsa sıkıntının normal sınırı aşılmaya başlanıyor emektir. Dikkatli olmalısınız.

Işık Tedavisi

Depresyon çağımızın ruh hastalıklarının vebası gibi değerlendirilmektedir. Yaygınlığı ve tedavisinin başka psikiyatrik rahatsızlıklara oranla yüz güldürücü olması dikkatlerin hep üzerinde toplamasına neden olmuştur. Ve bu arada hekimler tedavi için hep yeni arayışlar içerisinde bulunmuşlardır.

Tedavi için yapılan araştırmalar öncelikle depresyonun nedenine yönelik araştırmaların artmasına neden olmuştur. Yapılan beyin araştırmaları rahatsızlığın kaynağına yönelik bir çok farklı durumu tespit etmiş olmakla birlikte beyinde bulunan bir merkezin (corpus pineale) güneş ışığıyla uyarılması neticesinde beynin daha aktif ve canlı uyarı olduğu keşfedilmiş. Bu buluş özellikle kuzey ülkelerinde kış aylarında havanın kapalı olduğu zamanların çok fazla olması nedeniyle gün ışığından oldukça az faydalandığı tespit edilmiştir.

Bu durum güneş ışığının suni olarak verilmesi ile tedavide fayda sağlanabileceği tezinin öne sürülmesine neden olmuş ve denemişlerdir. Bir süre sonra hakikaten faydalı neticeler alınmış insanlar daha az depresif bulunmuştur. Ancak yinede bu tedavi yeterince faydalı bulunmamıştır. Başka tedavi yöntemleri araştırılmaya devam edilmiştir.

Bir süre önce gazetelerde gördükleri bir haber neticesinde depresyonlarını bu ampullerden çıkan ışıkla tedavi ettirmek istediğini söyleyen bir grup hastam oldu. Şunu hatırlatmakta fayda var. Bu ışık ne kadar iyi taklit edilirse edilsin güneş ışığının kalitesini asla yakalayamaz. Ve kaldı ki Türkiye en az güneş alan bölgesi olan Doğu Karadeniz bölgesi dikkate alındığında bile böyle bir tedaviye ihtiyaç göstermemektedir. Çünkü Türk insanı güneşten faydalanmak adına coğrafi olarak çok şanslı bir noktada yaşamaktadır. Bu anlamda ışık tedavisini dışlarken hatırlatma fayda var şu an depresyon için en etkili tedavi metodu ilaç ve psikoterapinin birlikte uygulanmasıdır.

Histerik bulaşma, okul, fabrika gibi kurumlarda veya köy, kasaba, mahalle gibi küçük yerleşim birimlerinde psiko-sosyal kaynaklı fiziksel rahatsızlıkların veya rahatsızlık belirtilerinin sosyal bulaşma yoluyla yayılmasını ifade etmektedir. Bu anlamda histerik bulaşma, sosyal bulaşmanın özel bir hali olarak değerlendirilebilir.

Pratikte çeşitli örnekleri bulunan ve histerik bulaşma sonucu oluşan rahatsızlıklar, 'kolektif histeri' olarak adlandırılmaktadır. Kolektif histeri örneklerinin analizi, bu tür olayların, çoğu kez, sorumluluk düzeyi yüksek, karşılaştığı sorunu kurallar labirenti ve mevzuat içinde çözmekte güçlük çeken, fakat enformel kaçış yollarını da kullanamayan kişilerde ortaya çıktığını göstermektedir.

Literatürde bilinen en ünlü kolektif histeri örneklerinden biri, ABD'nin güneyinde küçük bir kasabada bir tekstil fabrikası işçileri arasında meydana gelmiş ve Kerckhoff ve Back (1968) tarafından incelenmiş olan 'Haziran Böceğinin Sırrı' adlı vakadır.

Ülkemizde de bunun ilginç örneklerinden biri 1967 yılında Aydın'ın Acarlar Köyü'nde yaşanmış ve S. Er (1969) tarafından incelenmiştir. Bu köyde kısa bir zaman dilimi içinde yayılan histeri vakasının temelinde, çeşitli psiko-sosyal faktörlerin bulunduğu saptanmıştır:

Etrafı Sünnî köylerle çevrili bir Alevi köyü olan Acarlar köyü halkının töreleri, özel ten rengi, fakirlikleri nedeniyle kendilerini sürekli ezik ve baskı altında hissetmeleri, köyün uzun zamandan beri dışa kapalı ve kendine dönük bir yaşam tarzı sürmekte iken aniden dışa açılması ve dengesini koruyamaması, köy gençlerinin yeni yaşam modelleriyle temasa geçmesinin yarattığı kültürel şok, vb.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://launcher.yetkin-forum.com
NoNamE
Admin
Admin
NoNamE


Mesaj Sayısı : 303
Yaş : 31
Kayıt tarihi : 09/10/07

Psikolojik Sorunlar Empty
MesajKonu: Geri: Psikolojik Sorunlar   Psikolojik Sorunlar Icon_minitimePtsi Ocak 28, 2008 7:32 am

Kalabalık deneyimi (crowding), belirli bir mekânda istenen, beklenen veya uygun bulunandan daha fazla sayıda insanla birlikte bulunmanın yarattığı psikolojik bir gerilim durumu olarak tanımlanabilir (ve bu anlamda yığılma veya yığılma duygusu sözcükleriyle karşılanabilir).

Kalabalık yaşantısı, yoğunlukla ilgili olmakla birlikte, aynı şey değildir; zira daha ziyade fiziksel bir terim olan ve belirli bir alanın büyüklüğüne oranla bu alanda bulunan kişilerin sayısına göre tanımlanan yoğunluktan (density) farklı olarak sübjektif değerlere göre ortaya çıkar. Duruma ilişkin olumsuz duyguların yanı sıra, durumla başa çıkmaya yönelik psikolojik tepkileri ve bunların psikolojik sonuçlarını içerir.

Yığılma bireyin kendi ölçülerine göre fazla sayıda kişiyle birlikte bulunmanın yol açtığı strese dayanan olumsuz bir duygudur. Bu duygunun ortaya çıkmasında çeşitli faktörler rol oynamaktadır (Stokols, 1978): Bulunulan yer üzerinde kontrol eksikliği algısı, istenen şekilde hareket etme olanaksızlığına bağlı güvensizlik duygusu, vb. Bu açıdan bakıldığında kalabalık deneyimi, bazen bir özgürlük kaybı duygusu (Stockdale), bazen da bir şeylerin işgali veya kaplayıcı mevcudiyeti, rahatsız edici buradalığı, bazen da bir güvensizlik duygusu olarak belirmektedir.

Çevre psikologları kalabalık deneyiminin ortaya çıkmasını açıklamak üzere çeşitli modeller Öne sürmüşlerdir: Aşırı uyarılma modeli, çevrenin aşırı yüklü olmasını temel almaktadır; kontrol modeli, çevre üzerinde kontrol eksikliğine bağlı güçsüzlük veya acizlik duygusunu vurgulamaktadır; ekolojik model, mekân tipi, bu mekândaki kişi sayısı ve bu mekânda oynanması öngörülen sosyal roller arası ilişkilerden hareketle yığılmayı analiz etmektedir.
__________________

Kelime olarak "karmaşık" anlamına gelebilir. Psikolojide bilinçsiz olarak kişinin ruhsal yaşantısını etkileyen düşünce karışıklıklarına kompleks denir. Kompleks kavramını tanımlarken verilen en önemli ve güzel örneklerden biri Sigmund Freud'un açıkladığı "Ödipus Kompleksi"dir Hadımlık kompleksi, Anal (makat) kompleksi ve Narsizm kompleksi kişioğlunun yaşantısını etkileyen diğer önemli komplekslerdir

Çocuk emzirme zamanı ortaya çıkan ruhsal bir rahatsızlıktır. Bazen loğusalık sırasında başlar ve loğusalık psikozu adını alır. Çoğunlukla hasta kâbus görmeye ve sayıklamaya başlar. Genellikle hamilelik ve doğum sırasında meydana gelen hastalıklar yüzünden ortaya çıktığı gibi, emzirme sırasında ya da loğusalık zamanında kapılan bulaşıcı hastalıkların bulaşması ve göğüs iltihaplanmaları da laktasyon psikozunun doğmasına neden olabilir.

Megalomani ya da büyüklük hezeyanı, kişinin kendisine gerçekle uyuşmayan üstün nitelikler yakıştırmasıdır. Derin bir ruhsal sorunun belirtisidir. Megalomani, kendi başına bir hastalık değilse de oldukça şaşırtıcı bir psikolojik durumdur. Büyüklük hezeyanları kişinin, yetenekleri, nitelikleri ve yaşantısı hakkındaki mantıksız inançlara dayanır. Megalomani, kendini önemseme duygusunun gerçekliğe dayanıp abartılı bir biçim alan, aşırı bir özgüven değildir.

Nedenleri

Megalomani, üç ayrı biçimde ortaya çıkan davranış tipine verilen addır. Birincisi, genellikle huzursuzluk, gevezelik, sinirlilik belirtilerinin eşlik ettiği, büyüklük inancı ve davranışlarıyla bir mani olarak belirir. İkinci tipte şizofreni belirtileri görülür: Hezeyanlar o ölçüde manik yapıda değildir. Kişi olağandışı niteliklere, güç ve zenginliğe sahip olması doğalmış gibi davranır. Bu tip megalomanide çoğu zaman başkalarının kötülükleriyle karşı karşıya kalındığı konusunda da hezeyanlar görülür.

Üçüncü tipte megalomani, ilerlemiş frengi enfeksiyonu sonucu oluşan beyin hasarından kaynaklanır. Ne yazık ki, frenginin ilk belirtileri kimi zaman gözden kaçabilir ve başlangıç belirtilerinin hızla yok olmasına karşılık mikroorganizma etkinliğini sürdürür. Beyne yayılan enfeksiyon yargılama ve dikkati yoğunlaştırma yeteneklerini bozar, depresyona, megalomaniye ve başka türde hezeyanlara yol açar.

Belirtiler

Megalomanide, gerçeklikle kesinlikle ilgisi olmayan hezeyanlar söz konusudur. Sözgelimi, dar gelirli bir megaloman dünyanın en zengin adamıymış gibi davranabilir, tanıştığı herkese büyük miktarlarda çekler yazabilir.

Tedavi

Tedavi, megalomaniyi doğuran nedene bağlıdır. Mani ve şizofreniyle birlikte görüldüğünde, ilaç ve psikoterapiyle denetim altına alınır. Tam iyileşme garantisi yoksa da belli bir düzelme sağlanır. Nedeni frengi enfeksiyonu ise, genellikle penisilinle yapılan acil tedaviye başlanması zorunludur. Tedavi sonrasi tam iyileşme ya da en azından kalıcı bir düzelme elde edilir.

Narsisizm kavramı, kendini cinsel obje olarak alma şeklindeki fetişizm biçimini belirtmek üzere psikoloji literatüründe ilk kez 1887'de Binet tarafından kullanılmıştır. Ardından seksologlar tarafından cinsel bir sapma olarak; homoseksüellerde görülen bir öz sevgi biçimi olarak ve yüzyılın başında bir cinsel 'sapıklık' (perversion) olarak kullanılmıştır. Ancak terim, Eski Yunan mitolojisinde Narsis mitosunda, bir kişinin kendine aşkı anlamında zaten mevcuttur.

Narsis mitosunun klasik versiyonunda, Narsis, çocukluğundan beri bir aynada kendi görüntüsünü hiç görmemiştir; Kahin Tiresias, Narsis'in kendi yüzünü görmediği sürece yaşayacağını söylediğinden ana-babası (Lephisos ırmağı ve Liriopa adlı Nympha) onu yansıtıcı yüzeylerden uzak tutmuştur.

Bir gün, Nympha Echos'un aşkını geri çeviren Narsis, tanrıların gazabını üstüne çekmiş ve başı boş bir gezgin gibi dolaşmaya mahkum edilmiştir. Susuz bir durumda oradan oraya dolaşan Narsis, bir su kaynağında su içmek isterken, kendi yüzünü görür, hayran olur, büyülenir. Önce onu bir başkası zanneder, tutmak için kollarını suya daldırır, ama imaj ellerinden kayıp gitmektedir. Bu imkansız aşkın işkencesi içersinde, aşkının objesinin kendisi olduğunu farkeder.

Kendisinden sıyrılıp kopmak ister ve kendi kendine acımasızca vurur ve nihayet ölür. Matem içindeki kız kardeşleri saçlarını kestirirler, Narsis'in vücudunu odunlar üzerine koyup yakmak isterler, fakat Narsis'in bir çiçeğe dönüştüğünü farkederler.

Narsis mitosunun Pausanius'a ait diğer versiyonunda, bir ikiz figürü vardır. Narsis suyun yüzeyinde kendi yüzünü ve bir bakıma kendi yüzünde ikizinin yüzünü görür. Burada kendine aşkı diğerinin aşkıyla karışır; bir tür ego-alter, ben-diğeri ilişkisi vardır; Narsis diğerinde kendini, kendinde diğerini sever. Bu anlamda kendi kendini sevme olarak narsisizm, kişilerarası ilişkilere gönderir
__________________

Çatışmaların yol açabileceği ruhsal hastalanma. Böyle bir hastalanmanın ruhsal olduğu gibi gövdesel belirtileri de olur: Baş ağrısı, yürek çarpıntısı, kusma, inme, kekeleme, cinsel soğukluk ile erksizlik gibi. Hallolunmamış yaşam kavgasının çoğu kere pek farkında değildir hasta. Tedavi için gövdede ortaya çıkan arazları gidermenin yanısıra, ruh tedavisine de başvurmak gereklidir.

Freud'a göre sinir hastalıklarının çekirdekleri çocukluk çağının derinliklerinde yatarlar. Daha sonra, yetişkin bir insanda ortaya çıkan herhangi bir sinir hastalığı, o insanın zaten böyle bir illete eğilimli olduğunü gösterir. Ama aynı zamanda sinir hastalığının nedenlerinin yalnızca bireysel olmayıp toplumsal olduğuna da işaret eder: Toplum düzenleriyle çatışma, varoluş kavgası gibi. Demek ki sinirlice tepki göstermek, kişinin kendi istekleri ile çevrenin koyduğu sınırlamalar arasında olagelen bir sürtüşmenin sonucudur. Kretschmer der ki «sinir hastalığının ruhbilimi gerçekte insan yüreğinin ruhbilimidir.»

Cinsel nedenlerde kaynağını bulan sinir hastalıkları (üreme organlarıyla ilgili bir hastalığa tutulmuş olma sanısı hastalık hastalığı, doğum yapmayla bağlantılı korku durumları, kıskançlık ile kıskançlık deliliği, erksizlik, cinsel soğukluk, kendi gövdesine hastaca tutkunluk —narsistlik— gösterme illeti, sadistlik, mazohizçilik, sinir illetine bağlı serüvenseverlik) cinsel isteklerin baskı altına alınması ile itilmesi ortaya çıkan cinsel gerginliklere dayanırlar.
__________________
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://launcher.yetkin-forum.com
 
Psikolojik Sorunlar
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Psikolojik Makaleler

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Günlük Yaşantınızdaki Olaylar Çerçevesi =) :: ! ! Ciddi Konular ! ! :: Felsefe ve Psikoloji-
Buraya geçin: