Rüzgar ve Güneş
--------------------------------------------------------------------------------
Güneş ve Rüzgar, hangisinin daha güçlü olduğu konusunda tartışırlar. Ve rüzgar
"Sana benim daha güçlü olduğumu kanıtlayacağım "der.
"Şuradaki yaşlı adamı görüyor musun hani su üstünde palto olan. Bahse girerim o paltoyu üstünden senden çok daha çabuk sokup alabilirim."
Bu denemeye razı olan güneş bir bulutun arkasına gizlenir ve rüzgar bir fırtına gücüyle esmeye başlar. Ancak rüzgar şiddetini ne kadar artırırsa yaşlı adam da paltosuna o kadar sarınır. Sonunda rüzgar pes edip durulur ve güneş bulutun arkasından çıkarak yaşlı adama sıcacık gülümser. Bunu gören yaşlı adamın yüzünde bir hoşnutluk ifadesi belirir. Ve paltosunu çıkarır.
İddiayı kazanan güneş rüzgara
"DOSTLUK VE NAZİKLİK HER ZAMAN HAŞİNLİK VE ZORBALIKTAN DAHA GÜÇLÜDÜR.." der.
__________________
Rüzgar Saçlım
--------------------------------------------------------------------------------
Rüzgar, tüm hırçınlığıyla saçlarına vuruyordu bir sabah saati. Saçların, bir hapishane gibiydi adeta. Özgür kalmak istiyorlardı. Rüzgarla beraber dans etmek, hiçbir şey düşünmeden çılgınca savrulmak.Ve ben izliyordum seni saçlarının bir teline sarılmış, hayranlıkla.Rüzgar, okşuyordu sanki beni, bunu hissediyordum. Sende hissediyordun.Fakat, benden binlerce olmasına rağmen sen beni seviyordun.
__________________
Ruhumun Desibeli
--------------------------------------------------------------------------------
Lokma lokma ver, az az tattır özgürlüğü açlığıma. Sakın beni doyurma. Hep demir parmaklıklar olsun; gözlerindeki “ben”in önünde kirpiklerin. Sakın birkaç damla ile kilidini açma. Dünyanın en güzel F tipinden salma beni yalnızlığa. Mutsuzluğa çözme prangalarımı. İçinde sensizlik olan her cümlenin telaffuzundan esirge dudaklarımı. Beni adınsız bırakma.
Az az tattır özgürlüğü tutsaklığıma. Ne bileyim hep azarla içindeki şeytanı; aramıza girme ihtimali doğarsa. Ya da aklında bir tilki varsa beni sevmene ihtilaf, tut kuyruğunda savur onu baş aşağıya. Kırıtan bir yosmadır şüphe. Sen edebini koru ne olursun şüphe yolsuzuna aldanma. O ne yaparsa yapsın, sen usunu şüphe denizinde yelkensiz, dümensiz, bensiz bırakma. Ey yoksul düşlerimin varsıl silueti! Hayallerimi öksüzlüğe atma. En fazla virgüller olsun benli cümlelerinin kucağında. Ünlemlere, sorulara ve noktalara yer ayırma. Şair der ki: “Ey sevgili! Uzatma dünya sürgünümü benim.” Ey sevilen! Sen varsan uzadıkça uzasın dünya sürgünüm; yok, sen yoksan elimi yüzümü sürgünlere bulama. Ne olursun!
Lokma lokma ver, az az tattır sevgini bana. Eli savaş baltalı nankörlüğümü kudurtma. Kıymet bilmez etme beni. Ne arşa değsin başım, nede yerin dibine batayım. En güzel ortalamalarında avut beni. Beni ortalarda(!) bırakma. Sıradan sevgilere gark etme. Beni herkes gibi herkes kadar sevme. Nasıl birdenbire sevdiysen beni; yine öyle terk et günün birinde terk edeceksen. Ben hiç ihtimal vermek istemiyorum ama...
Az az tattır mantığını duygularıma mesela. Ne Juliet ol mantığına karşı sorgusuz savunmasız teslimkar. Ne de Einstein duygularına. Çıkar artık denklemleri yüreğimizden sevgili. Tabi ki Orhan Veli’nin böcekleri gibi -arzu et sadece- demiyorum. Ama... İste ne olursun hak ettiğin her şeyi. Verdiğimle yetinme, benim istediğim gibi sen de iste. Susma örneğin. Dudaklarınla konuşmasan bile gözlerinle; olmadı yüreğinle, olmadı gülüşünle. Ne yaparsan yap ama, Ruhumu desibelsiz bırakma.
__________________
Ruhum Sana Teslim
--------------------------------------------------------------------------------
Bu falda çıkmıyor bu sevdada bitmiyor yakamı bırakmıyor senin benimle olman kışın ortasında yazdan kalma bir günde denize girmek olsa gerek karşına çıkamaz oldum içimdeki his bana aşık oldun diyor ama öyle değil işte biraz yardım etsen bana ellerimden tutup denizden çıkarıp yanına alsan bu yalnızlık korkusunu daha yenemedim alıştım hep yanımda sen olunca yine seni bekleyeyim mi çamlık parkında yada o hep gittiğimiz sahildeki bankta sen yine omzuma başına koyup uyu ben ise özlediğim yüzüne bakayım sana gelirken çok sevdiğin o pastadan alıyım üzerine de gelin damat olsun yağmur altında o köşe başında seninle konuşmak için bekleyeyim marketten dönerken torbalarını taşıyıp hasret kaldığım gözlerine bakayım sana masal anlatayım aşk bahçesi o bahçede bir tek sen eksinsin çamların altında duran bir evim bile var ama sen yoksun geri dönersin diye bekledim ama sen gelmez oldun bu mevsimde bekledim seni ama takvim yaprakları biter oldu bu mevsimde yapraklardan silindi ama gelmedin belki öbür mevsim kuşlarla dönersin seni nerede bekleyeyim.aslında bilmediğim bir şeyi senin önüne serdim: Ruhumu sana teslim ettim yine gelmedin bedenimi de versem de gelmez misin?
__________________
Romantik
--------------------------------------------------------------------------------
-Romantik olmalıyım. Gamze ile buluşurken romantik olmalıyım. Hiçbir zaman hiçbir kızla buluşurken romantik olamadım hep ayı oldum ama bu sefer başarmalıyım. Yapacağım tek şey güzel şeyler düşünmek. Hani nasıl Peter Pan’de uçmak için güzel şeyler düşünmek gerekiyorsa romantiklik içinde aynısı gerekli sonuçta romantiklikte bir çeşit uçmak sonuçta neden mi? Ha ha (Hafiften bir gülümseyişti bu içtendi açıkçası) çünkü aşk insanın ayağını yerden keser de ondan
Faruk aynaya bakarken bunları konuştu kendisiyle. İnsanın en iyi dostu kendisiydi Faruk’a göre. O yüzden aynaya bakarken bir dostuna bakıyormuş gibi bakardı ve bir dostuyla konuşurmuş gibi konuşurdu. Bugün ona çok ihtiyacı vardı açıkçası. Gamze’yi etkilemeliydi. Gördüğü en iyi kızlardan biriydi , tam tipiydi. Bilgisayarı sevmesi özellikle Faruk için yeterliydi. Ne sohbetler ederdi eğer onunla birlikte olabilse off off. Tabi şimdi bunları düşünmenin sırası değildi odaklanmalıydı buluşmaya hayatında bir kez olsun romantik olabilmeliydi. Yola çıktı bir sahilde buluşacaklardı.
-Merhaba Gamze bunlar senin için.
Bir demet gül getirmişti paraya kıyıp. Bari işe yarasaydı.
-Aman Allah’ım bunlar çok güzel şey ben ne diyeceğimi bilemiyorum ay rengide kırmızı…
İşe yaramıştı başaracaktı bu gidişle.
-Boşver önemli değil sadece bir gül.
-Güller en güzel çiçeklerdir. Aşkı sembolize ederler. (Hafiften kızarmıştı)
-Evet doğru (Faruk’ta kızarmıştı hafiften) Hatta Öyle güzellerdir ki güzellikleri kızlarla kıyas bile edilir. Kadınlar bir çiçektir falan yani. Tabi buradaki çiçek her zaman gülle tasvir edilir. Ama bence öyle değil.
-Ne demek istiyorsun? Sinirlenmişti Gamze haklı olarak..
-Dur yanlış anlama. Ben benzetmeye karşı çıktım. Çünkü sizlerde diken yok ki. (İşte bu dedi kendi kendine. Gamze’nin suratı değişmişti tebessümü artmıştı.)
-İşte bu güzel bir iltifattı. İstersen şöylece sahilde bir yürüyelim ne dersin.
-Onun yerine sahilde oturmaya ne dersin hem güneşin batışını da izleriz. Güneş battığı zamanki renkler beni çok duygulandırır da o zaman yanımda bir de sen olursan…
Yapmıştı işte başarmıştı umduğundan da romantik çıkmıştı.sahile oturmaya gittiler. Kumların üzerine yan yana oturdular. Güneşin batışını tüm ihtişamıyla izlemeye başladılar. Faruk elini yavaştan Gamze’nin omzuna koyuyordu ki telefonu çaldı.
-Efendim (Nedir bu şans be )
-Alo oğlum benim annen , eve gelirken iki ekmek al olur mu?
-Tamam anne alırım kapatıyorum telefonu evde görüşürüz. (Telefonu kapattı Gamze’nin yüz ifadesi hafif değişmişti yanağından hafif bir makas aldı gülümsedi)
Elini tekrar kaldırdı Gamze’nin Omzuna koydu Gamze de başını Faruk’a yasladı. Bu sırada gene telefon çaldı.
-Abi eve gelirken bana çukulata alsana.
-Tamam Cemre alırım çukulata (Sesini yükseltmişti burada. Gamze’nin irkildiğini hissetti.) kapatıyorum.
-Faruk cep telefonunu kapatsan da rahat rahat otursak.
-Üzgünüm Gamze bazı yerlerden telefon bekliyorum. Biliyorsun bir iki kısa film yarışmasına katılıyorum hazırlıklarımız var.
Gamze ses çıkartmadı ama suratı çok asılmıştı. Onu teselli etmek için bu sefer yanağından öptü. Az bir şey işe yaramıştı. Morali de bozulmuştu bu ailesi de her yerde zırt pırt arayıp duruyor arkadaşlarının yanında rezil ediyorlardı birkaç kız arkadaşını da bu yüzden kaybetmişti. Derken gene telefon çaldı. Arayan numaraya bakmadan cevap verdi seslice.
-Ne var be bir rahat bırakmadınız yahu.
-Lan Faruk ne biçim konuşuyorsun sen babanla neredesin eşekoğlueşşek.eve niye gelmiyorsun çabuk eve gel.
-Baba arkadaşlayım konuşamam müsait değilim.
-Ne müsait değil mi ? Bağırmaya müsaitsin ama.
-Yeter be (Çığırından çıkmıştı Faruk) bir rahat bırakmıyorsunuz adamı ne öyle dakka başı arıyorsunuz adamı be.
-Kim aradı? Hem sen nasıl konuşuyorsun benimle?
-Kız arkadaşımla bir güneşin batışını izleyecektim hayatımda ilk defa romantik olacaktım ettiniz içine.
Kapattı telefonu hışımla.
Gamze bakıyordu ona sert sert.
-Ne bakıyorsun be ben buyum işte başlarım romantikliğinize de size de bir güneş batışı izleyelim dedik onda da yelkenleri suya indirdik. Güneşi bile batıramadan kendimi batırdım yuh olsun bana. Sana da elveda.
Romantik olmak kolay değil ki…